Filistin Esirler Günü
- GİRİŞ18.04.2024 10:18
- GÜNCELLEME18.04.2024 10:18
17 Nisan tarihi her yıl Filistin’de Esirler Günü olarak ihya ediliyor. Bu itibarla dün de siyonist işgal rejiminin zindanlarındaki esirlerle ilgili muhtelif açıklamalar ve değerlendirmeler yapıldı, esirlerle dayanışma amacıyla çeşitli etkinlikler düzenlendi.
En başta siyonist işgal rejiminin özgürlüklerinden tamamen mahrum bırakıp zindanlara doldurduğu Filistinlilerle ilgili tanımlamayı doğru yapmak amacıyla “esir” kavramı üzerinde durmak gerekiyor. Siyonist rejim Filistin topraklarında işgalci olduğundan, Filistinliler de bu bu gayri meşru işgalin son bulması, topraklarının bağımsızlığına kavuşması için meşru bir mücadele verdiğinden onlardan zindanlara dolduranlar hukuki anlamda “mahkum” değil savaş esiridir. Çünkü bu insanlar hukuki açıdan “suç” sayılacak bir fiil veya kabahat işlediklerinden değil işgal edilmiş vatanlarının bağımsızlığı için verilen mücadelenin içinde yer almalarından ya da bu mücadelede yer alanlarla akrabalık ilişkilerinden, soy bağlarından veya onlara maddi ya da manevi destek vermelerinden dolayı özgürlüklerinden yoksun bırakılmışlardır. Dolayısıyla onlar mahkum değil esirdir ve uluslararası platformda kendilerine esir muamelesi yapılması, sivil toplum kuruluşları tarafından da onlar hakkında bu tanımlamanın yapılması, haklarındaki rapor ve değerlendirmelerde de bu vasıflarının öne çıkarılması gerekir.
İşgal zindanlarında 7 Ekim’de başlayan Aksa Tufanı öncesinde 5 bin civarında esir bulunuyordu. Aksa Tufanı’nın ardından işgal rejimi hem Gazze’de hem de Kudüs ve Batı Yaka bölgesinde Filistin halkının tümüne yönelik bir soykırım savaşı yürüttüğünden işgal zindanlarına doldurulan esir sayısının bugün ikiye katlandığı ve 9500’ü geçtiği tahmin ediliyor. Ancak kesin sayı bilinmiyor. Çünkü işgal rejimi Gazze bölgesinden esir ettikleriyle ilgili doğru ve net bilgi vermiyor. O yüzden bu bölgede şu an “kayıp” statüsünde görülenlerin ne kadarının enkaz altında ne kadarının işgal güçlerinin elinde esir olduğu tam olarak bilinmiyor.
Aksa Tufanı’nın patlak vermesine sebep olan en önemli meselelerden biri de esirler meselesiydi. İşgal rejiminin, aşırı siyonist ve aşırı ırkçı bir terör örgütü niteliğindeki Kach kökenli sözde politikacısı Itamar Ben Gvir’in güya Ulusal Güvenlik Bakanı yapılması ve Filistinli esirlerin tutulduğu zindanların tümünün sorumluluğunun bu bakanlığa verilmesi sonrasında esirler üzerindeki baskı ve şiddet korkunç derecede arttı. Ben Gvir, insanlık açısından utanç verici şartların hakim olduğu zindanları dolaşıp, Filistinli esirlerin beş yıldızlı otellerde kaldığı iddiasında bulunacak derecede arsızlık ettikten sonra onların zindanlardaki şartlarının ağırlaştırılmasını istemişti. Ayrıca esirlerin aileleri tarafından ziyaret edilmesine izin verilmesi aralıklarını iki katına çıkardığı gibi hücrelere kapattığı esir sayısını da ciddi şekilde artırmıştı. Hasta esirlerin durumlarıyla ilgilenilmemesi sebebiyle durumları kötüleşenlerin sayısı her geçen gün artıyordu. Bunlardan bazıları cezaevinde ölüyor, bazıları da artık hayatlarından ümit kesildiği için evlerine gönderiliyor ama çıktıktan kısa bir süre sonra ölüyorlardı.
Filistin direnişinin işgalcilerden esirler almasının amaçlarından biri de böylesine korkunç bir zulme maruz kalan esirleri özgürlüklerine kavuşturmaktı.
Ancak Aksa Tufanı’yla ciddi sarsıntı yaşayan işgal rejiminin soykırım saldırısı başlatmasına paralel olarak işgal zindanlarındaki esirlere yönelik zulüm ve işkenceler de arttı. Ayrıca işgal rejimi hem Gazze Şeridi’nde hem de Batı Yaka ve Kudüs’te düzenlediği baskınlarla esirlerin sayısını artırdı.
Akıllara şöyle bir soru gelebilir; “Sonuç ne oldu, Filistin direnişi esirleri kurtarmak için operasyon düzenlerken işgal rejimi esirlerin sayısını ikiye katladı; işkencelerini ise daha da şiddetlendirdi!”
Ama unutmamak gerekir ki siyonist vahşetten merhamet dilenmekle de elde edebileceğiniz bir şek yoktur. Ayrıca işgalcinin zulmü direnişin azmini kıramayacaktır ve tek seçenek direniştir.
Ahmet Varol / Yeni Akit Gazetesi
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol