Sosyal Medya Boykotu… Neden ve Nasıl?
- GİRİŞ10.03.2024 09:02
- GÜNCELLEME10.03.2024 09:43
Türkiye'de GSM tarihinden söz edilirken, büyük aile holdinglerinin, en azından bazılarının, bu sektördeki kâr marjını, ya da daha açık bir şekilde, insanların önce telefonlara yüksek meblağlar ödeyip, sonra lüzumlu-lüzumsuz ceplerinden çıkarıp konuşacaklarını ve bunun için yüksek faturalar ödemeye razı olacaklarını neden öngöremedikleri için üzüldükleri söylenir.
Bazıları bir üniversite macerası veya gençlik merakı şeklinde ortaya çıkan sosyal medya uygulamaları öncesinde, acaba bunun küresel çapta bu kadar yaygınlaşacağı, neredeyse insanların abone olmak için birbirleriyle yarışacakları, hayatlarının büyük çoğunluğunu, bilinçli-bilinçsiz, bu mecralara taşıyacakları, adeta kendilerini bu mecralarda yeniden var edecekleri önceden öngörülmüş müdür?
İllüstrasyon: Mehmet Emin Aykurt
Ya da başka bir açıdan, bu mecraların;
- Kimi zaman ülkelerin bir numaralı güvenlik sorunu haline geleceği, istenildiği takdirde kısa sürede askeri ve istihbarî aparatlar haline dönüşebileceği,
- Askeri ve istihbarî operasyonlar için Dünyanın geri kalanından gereksinim duyulan insan kaynağını, kendi ülkelerinin geri kalmışlıklarını geliştirmek için fonksiyonel hale getirmeyi bu kadar kolay ve ucuza başaracakları hesaplanmış mıdır?
En iyisi bu soruları şimdilik bir kenara bırakarak, meramımızı etraflıca dile getirmeye çalışalım:
Geleneksel medya gibi sosyal medya da ticari bir doğaya ve karaktere sahiptir. Televizyonu, izleyici olarak ona sadık kalma karşılığında bedava izliyoruz. Milyarlarca dolar değerindeki bir sosyal medya hesabını bedava kullanmamız; düşüncelerimizi, zevk ve beğenilerimizi, kişisel bilgilerimizi, cinsiyetimizi, doğrudan veya dolaylı olarak siyasi görüşümüzü, dini inanışımızı, kendimize, ailemize veya yakın çevremize ait bilgileri, fotoğraf ve videoları işlenmek üzere paylaşacağımız; nihayetinde toptan bir şekilde kapitalist endüstriye pazarlanma yarışına gireceğimiz beklentisine dayanmaktadır.
Hakkımızı teslim edelim, kullanıcılar olarak bu beklentiyi fazlasıyla karşılıyor, ödülümüzü almak için bu pazarda kendimizi bir ürün gibi dikkat çekecek, beğenilecek bir şekilde sunmaya dönük büyük çaba sarf ediyoruz. Daha fazla beğeni almamızın yolu, açık ve net bir şekilde daha fazla göstermekten geçtiği için kısa sürede yaşamımızın her alanını, gösterinin ve şovun bir parçası haline dönüştürdük. Neyi nasıl paylaşılacağımız ise popüler trendlerin egemenliğinde şekilleniyor, aksi halde paylaşılan içeriklerin ilgi çekme, takipçi ve beğeni kazanma şansı oldukça zor. Kısacası bu evrende var olmak, görünürlükle ve mevcut trendleri takip etmekle eşitlenmiş durumda. Bu durum psikolojimizi o denli etkiledi ki bir şeyi yapmaktan çok paylaşmaktan / göstermekten keyif almaya başladık. Hatta gösteri amaçlı fotoğraf çekmekten “anı” yaşamaya vakit bulamıyoruz.
Sosyal medya ve internet mecraları, bizim bu göz yaşartıcı fedakârlığımıza daha fazla kayıtsız kalamadı. Önce algoritmalar yardımıyla, internet geçmişimizden hareketle, "bize özel" mesajlar, reklâmlar ve öneriler sunmaya başladı. Ardından bu servisi, örneğin, eşiyle tartışan birine, "narsist eşin temel özellikleri", "eşinizin size değer vermediğini nasıl anlarsınız?" şeklinde mesajlar göndererek, gerçek yaşam alanına kadar genişletti.
İnsanların artık, yarı mizahi bir tarzda, izleniyor muyuz acaba diye birbirlerine sormaya başladıklarına tanıklık ediyoruz. Fakat izlediğimiz veya bir parçası olduğumuz bu sirkin neden olduğu dikkat dağınıklığı ile tüm bunlara odaklanamıyor; yankı odaları marifetiyle sosyal medya gettoları oluşturanların, katılım, çoğulculuk ve artık özne olduğumuz propagandasına yenik düşüyoruz. Bu yenik düşmüşlüğümüze gündelik hayatın yorgunluğu da eklenince kaçışı, olur-olmaz sosyal medya videoları izlemede buluyoruz.
Ölmeden önce yapılacaklar listesinin sosyal medya başlığına aşağıdaki notları dâhil etmek, peki, ne yapalım diye soranlar için, iyi bir başlangıç olabilir.
-Öncelikle, "sosyal medya, sosyal medya, söyle bana, var mı benden daha iyisi?" diye sormaktan vaz geçip, görünür ve şöhret olma hırsımıza yenik düşmeyelim. Yakın çevremizi de bu konuda tekrar tekrar uyaralım. Boykot faaliyetlerimizi süper market ürünleri ile sınırlayıp, sosyal medya tezgâhlarında kendimizi ve yaşantımızı bir ürün gibi sergilemeyelim.
-Sosyal medyadaki reyting sistemine karşı dikkatli olalım, beğeni, görüntülenme, paylaşım ve abonelik sayısına katkıda bulunurken hangi değirmene su taşıdığımıza iyi bakalım, ailemiz ve çocuklarımız söz konusu olduğunda değirmenin neyi öğüttüğü ile de ilgilenelim.
Şaka yollu bile olsa ev içinde sosyal ağlar (whatsapp vb.) veya sosyal medya uygulamalarıyla haberleşmeyelim, bize tuhaf gelse de yüz yüze iletişime yeniden fırsat tanıyalım, en azından evimizde sosyal medyasız zamanlar oluşturalım, yemek ve uyku ortamlarımıza bu uygulamaları dâhil etmeyelim, yaşlılarımızla daha fazla ve sahici yüz yüze iletişim kuralım, onları ileri yaşlarında yalnızlık hislerini gidermek ve sosyalleşmek için sosyal medya hesapları açmak zorunda bırakmayalım,
-Mevcut ve gelecek tehlikelere karşı bağışıklığımızı güçlendirelim, bu konudaki sorumluluğumuzun herhangi bir kuruma ya da bir başkasına devredilemez olduğunu unutmayalım, "tarih"ten sonra dinin reyting potansiyelini keşfeden medya ve abonelik usulü çalışan platform yapımcılarının üşüşmelerinin, sosyal medya fenomenlerinin de dikkatinden kaçmayacağını bilelim, kurumsal dedikodu ve tecessüs (başkalarının özel hallerini merak etme) mekanizmalarının peşine takılıp oradan oraya savrulmayalım,
-Dini konulara ilişkin bilgiyi bu konuda hiç bir bilgisi olmayan sosyal medya fenomenlerinden edinen hiç de azımsanmayacak bir kitle olduğunun (hatta bazı fenomenlerin, biz de anlamıyoruz, bize soruyorlar, kitaplardan bakıp cevap veriyoruz dediklerinin) buna internet sitelerini de eklersek sayının çok daha artacağının farkına varalım; eğer yanlış, hatalı, eksik ve çarpık dini inanışların veya eylemlerin bilerek veya bilmeyerek bu yolla yaygınlaşmasının vebalini omuzlarımızda hissediyorsak, buna, konuyla ilgili Üniversiteleri ve Diyanet İşleri Başkanlığını hareke geçirmeye çalışmayı da ekleyelim,
-Tüm anne-babalar gibi bir taraftan çocuğumuz için iyi bir eğitim seçeneği arayışımızı sürdürürken, diğer taraftan onu çalışmadan zengin olmaya, kısa yoldan köşe dönmeye, lüks, şatafat ve gösterişe özendiren ve argo operatörleri gibi çalışan fenomenlere, sosyal medya işportacılarına, Influencer’lara maruz bırakmayalım,
-Acımasız Dünya Sendromunun etkisiyle, bazen abartılı bir şekilde, çocuğumuzu sürekli tehlikelere ve kötülüklere karşı uyarırken; zorbalık, şiddet, cinsel sömürü, argo, küfür, online kumar ve nefret söylemi şebekelerinin olağanüstü nitelikte çeldirici seçeneklerine karşı, onu odasında bir başına-savunmasız bırakmayalım, kapıda görünce hemen polisi arayacağımız tiplerin, zaten evimizin içinde olduğunun artık farkına varıp, güvenli internet seçeneklerine ve aile kontrol panellerine yoğunlaşalım,
-İletişim Fakültelerinden, eskisi ve yenisiyle, sanalı veya gerçeğiyle tüm medyanın işleyişinin yarattığı sorunları daha çok sorgulamalarını ve politika yapıcı kurumlar için öneri geliştirmelerini talep edelim,
-Düzenleyici ve denetleyici kurumlarımıza, bütün iyi niyetimizle, Batı Avrupa demokrasilerinin ülke ve toplumlarını koruma motivasyonlarıyla hayata geçirdikleri sosyal medya düzenlemelerinin neden ülkemizde uygulan(a)madığını soralım,
-(Sosyal) Medya veya dijital sağlık aktivizmi ya da insan neslinin ifsadını önlemeye dönük aktivizm uygulamaları için harekete geçelim. Bazı televizyon dizilerine gösterilen tepkilerde olduğu gibi hassasiyetimizi grupsal dinamiklerle sınırlamayıp daha bütünlüklü düşünerek, bir an önce canlı, etkili ve güçlü bir sivil inisiyatifi hayata geçirelim,
-Nihayetinde bu mecralarla diyaloğumuzu, sadece bunları ellerinde tutanların işlerine yarayacak şekilde sınırlamayalım, sosyal medya boykotundan kasıt bu yöndedir.
Sağlıcakla kalın,
Prof. Dr. Hakan Aydın / Haber7
Erciyes Üniversitesi
X: @mediadjournal
Yorumlar8