İşgalcilerin hastanelere karşı savaşı
- GİRİŞ17.02.2024 09:08
- GÜNCELLEME17.02.2024 09:08
Siyonist işgal rejiminin, Gazze’ye yönelik insanlık dışı vahşi soykırım savaşında hastaneleri öncelikli hedefler olarak seçtiği biliniyor.
Normalde sağlık kurumlarının, görevlilerinin, bu kurumlardan yararlanan hastaların ve buralara sığınmış sivillerin hedef alınması savaş suçudur. Bu aynı zamanda bir insanlık suçu ve vahşettir. Ama tabii ki vahşet siyonizmin kimliğini belirleyen ana karakteridir.
Siyonist işgalcilerin Gazze’ye yönelik soykırım saldırılarında hastaneleri hedef almalarını, hastalara ve sağlık kurumlarına sığınmış savunmasız insanlara karşı savaşlarını daha önce de ele almıştık. Bu konu, Han Yunus’ta bulunan ve 25 gün süreyle kesintisiz kuşatma altında tutulan Nasır Hastanesi’ne geçtiğimiz günlerde baskın düzenlenmesi ve buranın askeri kışlaya dönüştürülmesi ile yeniden gündeme geldi. Aynı günlerde yine Han Yunus’ta, Filistin Kızılayı’na bağlı Emel Hastanesi’ni basarak sağlık görevlilerinin ellerine kelepçe vurup görüntülerini aldı, kendi medya organlarında siyonist topluma yönelik propaganda faaliyetlerinde “terörist” diye lanse ettiler. Oysa onların tümü hastanede görevli birçoğu da doktordu.
Aynı günlerde Gazze şehrinde de Türkiye’deki Yeryüzü Doktorları Derneği’nin kurmuş olduğu kliniği hava saldırısıyla tamamen yerle bir ettiler. Bu kliniğe yönelik saldırılar soykırım savaşının ilk günlerinden itibaren başlatıldığından orada hizmet durdurulmuş ve elemanları başka bir hastaneye geçerek hizmetlerini orada sürdürmeye çalışmışlardı. İşgal güçleri Nasır ve Emel hastanelerine baskınlar düzenledikleri günlerde Yeryüzü Doktorları Derneği’ne ait Gazze’deki kliniğe de hava saldırısı düzenleyerek boşaltılmış binasını tamamen yerle bir ettiler.
Bütün bu saldırılar vahşetten zevk alma anlamına gelir ki belirttiğimiz üzere bu, siyonizmin ana karakteri ve onu düşünce temelli ideolojik hareketlerden ayıran en önemli özelliğidir.
Ancak siyonist vahşetin hastaneleri özellikle hedef almasının asıl sebebi buraların aynı zamanda sığınak olarak kullanılması yüzünden buralara yönelik saldırıların daha büyük zayiata yol açacağını, dolayısıyla saldırıların amacı açısından en yüksek kazanım elde edeceğini düşünmesidir. Bu yolla aynı zamanda bölge ahalisinin sığınabileceği hiçbir yer olmadığı mesajı vererek halkı siyonist vahşete teslim olmakla vatanlarını terk etmek arasında bir tercihe zorlama amacına ulaşacağını ummaktadır. Çünkü işgalci siyonist rejiminin bölgeye yönelik soykırım savaşını başlattığı ilk günden beri amaçladığı şey budur. Zaten sürdürdüğü savaşın bir soykırım savaşı olarak nitelendirilmesinin sebebi de budur.
Sağlık kurumlarının, elemanlarının ve bu kurumlardan istifade eden hastaların ya da sığınmacıların kasıtlı bir şekilde hedef alınmasının savaş suçu olmasına, siyonist işgal güçlerinin de sağlık kurumlarına, hastanelere, hastalara ve ambülanslara yüzlerce saldırı gerçekleştirmesine, yüzlerce sağlık personelini öldürmesine, yine yüzlerce ambülansı imha etmesine rağmen işgal rejimi şimdiye kadar bu saldırılarından dolayı hiçbir şekilde sorgulanmadı.
İşgal rejimi hastanelere yönelik saldırılarını gerekçelendirmek için önce buraların füze atmada kullanıldığı iddiasını öne sürdü. Gazze’deki Sağlık Bakanlığı, BM’den bu iddianın ne kadar doğru olduğunun araştırılması için teftiş heyeti göndermesini istediği halde hiçbir şey yapılmadı. Zaten iddianın saçma olduğu yorumcular tarafından da dile getirilmişti.
Şifa Hastanesi’ni basarken altında Hamas’ın silah depoları ve askeri tünelleri olduğu iddiasında bulundu. Bu iddiasını ispat edecek bir şey bulamayınca kendisi kurgulama yaptı ama işin uzmanları onun bu kurgusunun tam bir dezenformasyon faaliyeti olduğunu kolay teşhis ettiler. Çünkü çok acemice bir kurguydu.
Nasır Hastanesi’ni kuşatma altında tutarken ve oraya baskın düzenlerken de altında “rehineler” bulunduğu iddiasını kullanmaya çalıştı. Baskın sonrasında hastane binaları içinde rehinelerden herhangi birini bulamadığını kendisi itiraf etti.
Ahmet Varol / Yeni Akit Gazetesi
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol